24 Kasım 2010 Çarşamba

Ölsem Gam Yemem


Bacardi içmişim, kafam hoş. trans vaziyette. sarhoş sayılmam. herşey hoş yani, o vaziyet. herşey güzel, ben güzelim, sen güzelsin.

bu kafayla masa toplamak falan pis koyuyor adama. şeytan diyor bırak hepsini, zıbar yat. tatlı rüyalar gör, olmadık diyarlarda dolaş. ama bendeki şu sorumluluk duygusu yakamı bırakmıyor, illa toplayıp yatıcam o masayı.

mutfağa gidiyorum. çöpün arkasında sanki olmaması gereken bi iz, bi karartı, bişey var. ilkin kızım kafan güzel ondan o falan diye inatla bakmıyorum. sonra merak duygusu ağır basıyo, gözlerimi şöyle yana yatırıp bi hamleyle duvara "yakaladım seniiii!" edasıyla bakıyorum. bi de ne göreyim?! Akrep!

Ben daha bu diyarlara adım atmamışken aşkım bu akreplerden bahsetmişti. hatta çocuk bayaa bi tırsmış, internetten akrep çeşitlerini falan ararştırmaya başlamıştı. yok siyahı, yok sarısı. yok boyları, yok zehirlisi, yok sokarsa kaç saatte insanı öldürürü falan.. Çocuğun kabusu oldu olacak o kadar yani. bari ben sakin, cool olayım da O'na güç olsun diye düşünüyorum. ama şimdi o şey mutfağımızda. işte karşımda. kafam mı iyi lan benim? sahiden mi akrep var orda?

yaklaşmaya başladım ona. sabit duruyo, sarıgillerden bu. ben araştırmadım lan, şimdi bu zehirli olan mı? biraz küçük sanki. ya kafam mı iyi benim? küçük di mi bu? içimden on kez Peter'e (aşkım) sesleneyim, yok seslenmiyim, ben öldüreyim O'na hiç söylemiyim, yok yaf yazıktır günahtır, ama ya o bizi öldürürse.. diye düşünce geçti. gözlerimi akrepten ayırmadan "Aşkııııımmmmm!!" diye seslendim sonunda. hayır bağırmadan, gayet sakin. çocuğun kalbine mi insin. "Efendiiiimmm??" "Duvarda sanki bi akrep vaaarrrrr.." baktım pıtır pıtır tek kelime söylemeden benimki geldi. içinde tutuyo resmen heyecanını. O da ben korkmayayım diye uğraşıyo belli ki. ömrü hayatımda ilk kez akrep görüyorum canlı canlı. "ohhaaaa Heidi o kadar ay ben burdayken bi kez olsun görmedim şunlardan, nasıl başardın görmeyi şunu?!" Allah yarabbi sanki aradım buldum, duvara ben çıkardım yaratığı. ben dedim korkasım var n'olur bu akşam bize gel.

yeminle on dakikadan fazla o bize baktı, biz ona. öldürsek mi, öldürmesek mi diye birbirimize sorduk durduk. "bu böcekler bi bana görünmüyo ne hikmetse" dedi Peter. şimdi Allah'ın sevgili kulu ben miyim sen mi diye içimden isyankar sorular soruyorum. yanıtlamıyorum çünkü yanlı olacak cevapları. :P sonunda Peter kıydı yavru akrebe. özür diledi öldürmeden önce ve balkon terliği ile onu duvara yapıştırdı.

içeri geçtik. yatıcaz artık. baktım yatak odasının duvarında büyük bi örümcek. o da sabitlemiş bacakları, öyle bana bakıyo. ya siz benimle oyun mu oynuyosunuz? şaka mı bu? halüsinasyon falan değil di mi bu akşam gördüğüm böcekler? çok içmedim ben ya. içmedim di mi?? neyse örümceğin yaşayacağı varmış, ikinci bi canı almaya gönlümüz razı gelmedi o gece. bıraktık olduğu yerde onu. sabah yerinde yoktu. umarım bizi ziyarete gelmemiştir uyurken diye endişe ettik. götümüzü başımızı kontrol ettik, bişey yoktu.

bikaç gün aradan sonra bu kez bacardi falan içmemişim, yemek yiyoruz baktım yanda pıt pıt pıt bi örümcek daha. ya burdaki tüm böcekler de sarı sarı maşallah. bu korkma oranımı aza indiriyo nedense. siyah olsa daha korkarım, ne saçma. Peter artık "ben nasıl görmüyorum bunları yaaa!" diye isyanları oynarken böcek kaçtı gitti. yanımda çok belli etmiyo Peter ama akşam geliyo sanki kafasında bu konuyla yatmış kalkmış gibi, Azeri iş arkadaşlarından bilgi toplamış, onları anlatıyo bana. buranın böcekleri pek ısırmazmış. ısırsa da ufak bi şişlikle geçer gidermiş. iyi barii, diye. ya zaten ne hikmetse böceklerden korkan, ödü patlayan ben hiç korkmuyorum burda onlardan. bi soğukkanlılık peyda oldu üzerime anlatamam.

yatak odasındaki doğalgaz sobasını gece eksileri görmeye başladığımızdan kısıkta açık bırakıp yatıyoruz. koçtaş'tan da doğalgaz alarmı almışız, takmışız odaya ama yine de ilk günler endişe ile yatmamızı engelleyemişti bu. ne olur ne olmaz, sonuçta bu petek değil, bariz soba. burda da her zaman duyduğumuz o kaçak doğalgaz sesi varken, gayet normal sabaha çıkamayabiliriz.

bazen yatıyorum yatağa, soba yine kısıkta. tıssss.. içimde en ufak bi korku duymuyorum sabahı göremezsem diye. "ölürsem ölürüm napiiim ya" diye düşündüğüme şaştım kaldım bi gece. hiç korkmuyorum ölmekten. yaşayamayacaklarımdan korkmuyorum artık. Kafamda Frank Sinatra'nın My Way şarkısı gülümseyerek uykuya dalıyorum...

ve artık sonum çok yakın...
son perdeyle yüzleşmeye hazırım.
dostlarım, açık konuşacağım!
kati durumumu açıklamalıyım.

hayatı dolu dolu yaşadım...
her anayolu baştan sona dolaştım...
ve dahası, çok daha fazlası,
hepsini keyfimce yaptım!

pişmanlık mı? var elbette biraz...
ama sözü edilmeyecek kadar az!
hep yapmam gerekeni yaptım...
ve hepsine istisna olarak baktım.

planladım her dersini hayatın,
ve yolumdaki her dikkatli adımı.
ve dahası, çok daha fazlası...
ben hepsini keyfimce yaptım!

evet, oldu bazı zamanlar...
eminim hatırlayacaksınız!
çiğneyebileceğimden fazlasını,
umarsızca ısırmıştım!
ama bütün bunların yanında,
bir an bile şüphe duyduğumda...
hemen yuttum o lokmayı,
ve tükürüverdim dışarı!
yüzleştim tümüyle,
ve hep bastı ayaklarım yere...
hepsini yaptım keyfimce!

sevdim, güldüm, ağladım...
kaybetmekten payımı fazlasıyla aldım!
ve şimdi... yatışırken göz yaşlarım,
hepsini gülümseyerek hatırlarım!
düşündüm de bütün bu yaptıklarım...
utanç duymadan anlatılır mı?
utanç mı? hayır, hayır, bu ben değilim!
ben hepsini keyfince yapanım...







Hiç yorum yok: