12 Kasım 2010 Cuma

Kavuşmalar İyi de..


iki buçuk saatlik uçak yolculuğu beni nasıl altüst etti anlatamam. Nahcivan'a giderken o kadar sürmüşmüydü, ya da daha az sürmüş gibi hissetmemin sebebi neydi diye bayaa bi kafa patlattım can sıkıntısından. Anadolu Jet'in aylık magazin dergisine göz attım, çengel, kare bulmacaları çözdüm. en arka sayfadaki sudokuları görünce rahat nefes aldım. tamam dedim bu bayaa oyalar beni. 1 tanesini çözdüm. basınç değişiminden mi hangi halttan anlamadım, sinüzit ağrım nüksetti. nasıl başım ağrıyo, çatlıcak meret. göz altlarım yanıyo feci halde. başımı önüme eğemiyorum, sudoku üzgünüm, başka zaman yavrum, dedim. dışarı seyretmeye başladım. bir sürü hayal kuruyorum. bi bulutun içinden geçiyoruz, yeni bir hayale dalıyorum. uçak sola doğru yatıyo, sadece gökyüzünü görüyorum. hoopppp diyorum içimden. kendi kendimi eğlendiriyorum yani anlayacağın. uçak sağa yatıyo, hoop diyorum bu kez aşağıyı, minyatür evleri, dağları, dere yollarını görüyorum. Allahım ne büyüksün sen diyorum biçok kez. arada ayaklarımın yere bastığı ama aslında bunun bi aldatmaca olduğunu bilmem kaç feet havada asılı olduğumu düşüneceğim tutuyo hemen toparlanıyorum. aklım başıma gelince bacaklarımı birbirine kenetlediğimi farkediyorum. ellerimi sıktığımı.. heidi yapma kuzum, herşey kontrol altında diyorum. üç koltuk yanyana, yine cam kenarındayım. esas duruşta. orta koltuk boş. uçta kavruk bi çocuk oturuyor. uçak kalkarken ve inerken bacaklarına hakim olamıyordu. sanki stresini çıkardığı kaynak bacaklarıydı da silkeliyordu onu, daha çıksın korkusu diye. arada başını ön koltuğa yasladı, gözlerini kapadı. sanki uçakta olduğunu unutmaya çalışıyordu. beni bayaa oyaladı bu çocuk diyebilirim yani. yemekler gelince oleyy oldum, açım çünkü. çocuk uçta oturduğundan ilk onun yemeği servis edildi, tam içimden bakalım ilk bana verecekmi diye soruyodumm ki, kendi yemeğini bana uzattı. benimkini bekledi, kendine aldı. aferin len diye söylendim içimden. aferini ben bu tip durumlarda ağlamaklı söylerim. kendi içimde sinema yaşatabilirim yani sana öyle dilim. o kavruk delikanlı yemeğini hangi ara yedi, hangi ara ağzını sildi, hangi ara da suyunu içti hiiiçç anlamadım. dökülen kırıntıları, çatal kaşığın jelatin kağıdı yardımı ile yemek kabına süpürdü. önünde hiç bir iz bırakmadı yemek yediğine dair. allah allah eline ayağına baksan pasaklının biri dersin dedim. hayat ne kadar renkli dedim kendi kendime. sonra minik bi el kitabı çıkardı. yazılarına göz ucuyla bakmak istedim, okuyamadım hay aksi. sanki cep duasına benziyordu ya da böyle ünlü düşünürlerin sözlerini topladığın minik bi kitapçığa. bu uçakta okuyan biri.. dedim? arkamda durmadan ağlayan bi bebe. annesi daha otuzlarına basmamış, uçaktan korkuyo. camın paravanını kapattırdı bana, korkuyorum da ben dedi. bikaç kez söyledikten sonra anladım bunu, hemen kapattım. uçağın kanadı sanki kalçamdan çıkıyor, gökyüzüne ulaşıyordu. tam yanımdaydı. hemen önümde koca motor. uçak hareket edip daha yükselmemişken, motorun kapaklarının arasında dolaşan sarı küçük bi böcek gördüm. psikopat dedim. içimden bağırıyorum, inseneee! baktım, kapaktan içeri daldı bir daha da çıkmadı. böcek istilası olmasın lan sakın dedim, içerde bir sürü bundan varsa, motoru durdururlarsa ya? olmaz mı? Heidi hadi uyu dedim, uykun var senin.. bir gıdım uyuyamadım. müzikçaları çıkardım, abidik gubidik şarkılar dinleyesim geldi. Mansur Ark'tan "sen de bizdensin" şarkısını çaldım bikaç kez üst üste.
Keyifler bozuk ama rahat adamım
Param yok ama bak cebimde kartlarım
Bunu kimse hissetmez hissetse de farketmez
Numaramı yaparım en güzelini kaparım
Şansımı dener çok üstüne giderim
Fırsatlar yaratır gezer eğlenerim
Hayata bir kez geldik bunu biz mi istedik
Çal zurnayı çal sazı hep bu günleri bekledik
Sen de bizdensin buradaysan
Sen de bizdensin oynuyorsan
Sen de bizdesin coşuyorsan
Sen de bizdensin takmıyorsan
Efkardan ofluyorsan pufluyorsan
İçindeki stresi herkeslerden saklıyorsan
Sen de bizdensin dırı nın nımmmmm!!
çok pis gaza geldim bu şarkıyla. kalem buldum çantamda, kağıt bulamayınca anadolu jet'in dergisine notlar almaya başladım. başımı eğince ağrım arttı, onu da bıraktım. çocukluğumu düşündüm. anne ve babamın nikah sonrasında beni bırakıp eve dönerkenki bitap hallerini. Aşkım ne yiyecek on gün diye üzüldüm. savunmasız bi çocuğu arkamda bırakmışım gibi bi suçluluk duydum ki içimde anlatamam. dedim; yok ya, bu sıkça yapılan gel-gitler adamı perişan eder. anıları eşeliyo insan. tam alıştım diyorken bir daha başa sarıyor tüm ayrılıklar. Çok düşünürsen bok olur Heidi dedim kendime. Çok eşelemee..
Sen hiçbir yere ait değilsin Heidi, sen sana aitsin. bunu düşün, bunu düşün.



Hiç yorum yok: