4 Kasım 2010 Perşembe

Saç Sorunsalı


Evet, Nahcivan'a geleli henüz bir hafta olmuştu ve bu saçları hemen temizlemem grekiyordu. tamam ilk kuaför girişimim sonuçsuz kalmıştı fakat öyle kolay pes etmeyeceğimi çok iyi biliyodum. lanet olsun kendimi iyi tanımışım!

burada ev sahiplerimiz beni çok merak ediyorlarmış. zaten A. Emmi'nin de (burda emmi, öyle!) işyeri hemen evle yanyana olduğu için, kendileri ile müşerref olmuştum fakat eşini ve kızlarını ben de merak ediyordum ne yalan söyliiim. bi baktım kapı çalındı utana çekine, A. Emmi karısının geldiğini, tanışmamızı istediğini söylüyo. burda da şöyle bi adet var, kadınları görmeyi sen kabul etmedikçe sanki kapalı bi tülün arkasında onay bekliyolar. onayı alınca bahçe kapısından içeri girdi kadın. ben burdaki kadınları şaşalı, havalı, çok boyalı, çok kokoş bildiğimden, kafamdaki iajdan biraz daha farklıydı ev sahibinim hanımı. saç dipleri gelmişti, boya istiyodu. üstelik dipte beyazlar, biraz yukarda kızılllar, uçlarda siyahlar mevcuttu. sonra kaşı gözü sürmeli değil, gayet natüreldi. kolunda çantası, takım elbiseli, kocaman bi kadın, boylu poslu ve kocaman kalçalı. ama kalçaları türk kadınları gibi enlemesine değil boylamasına. öff işte anlayın.. dışa doğru bombeli. size neyse..

içeri buyur ettim kendilerini. ben kahvaltımı saat 11'lere yaydığımdan kendilerini de buyur ettim. aman kadında bir şükür ifadesi, bi memnuniyet, bi rahatlama hissi.. upa bardakla ikisine de çay ikram ettim, kahvaltı ettiklerinden bişey yemek istemediler. biz türklerde ısrarcı olunmaı şarttır yemek mvzuunda ama ulen bunlarda ayıptır falan dedim, 2 sordum sustum. bir bardak kai geldi onlara, başka da içmiyorlar. benim gibi demlikleri süzmüyorlar yani. ne acı! üstelik açık çay içiyorlar. çay mı len o!

"ayy F., içim nasıl rahatladı. nasıl sevdim seni, nasıl içime yattın anlatamam" diyip durdu kadıncağız. tabii azerice ama bende anlayacayacak kapasite var naberr! bi gün bizi yemeğe alacakmış, burda benim bir annem de oymuş, her neye ihtiyacım var hemen Adem Emmi ile haber uçurmam yetermiş. kızlar da gelir sana yoldaş (arkadaş) olurlar falan.. bu arada kocaya da yoldaş deniyo burda. güzel ama, çok sevdim bunu. :) ahaaa dedim o anda, kızlar bilir burda iyi kuaförleri, beni götürseler. alışveriş merkezleri falan varsa, öğretseler? Olur dedi N. gelir yarın bibisinin salonu var, temiz, güzel. oleyy dedim hem de tanıdık! bundan iyisi Şamda kayısı.. bir sürü anlattık, anlaşmaya çalıştık, gülüştük hatta gözlerimiz doldu karşılıklı. o nasıl oldu diye sorma, ben de anlamadım. size şunu da bunu da getiriririm. bunu da yaparz. şöyle de yaparız. yahşiii!

yarın oldu. N. geldi. O'nunla da müşerref oldum. ama N. türkçeyi çok iyi konuşuyo ve anlıyo. türk tv'lerini çok izlemesinin faydası işte. hatta kendini o kadar iyi ifade ediyo ki, ilk günden arkadaşımız Ö.den hoşlandığını dile getirebildi. üstelik bir kez görmş çocuğu. böyle iri yüzlü, topluydu çok iyi hatırlıyorum dedi. burda etli kanlı canlı kişiler daha bi beğeniliyomuş. sağlıklı ifadesi. zevkli giyinmiş. daracık bir elbise,elinde tiki çantalardan, topuklu ayakkabı (o topuklu ayakabıyı sonraki günlerde hiç ayağında görmedim. babetleri takıp takıp geldi yanıma. ilk gün bi afetle karşılaşacağını hayal etti garibim galiba. olur olur.)

gittik bibisinin dükkana. bibiyi de biliyosundur artık canım ne demek.. hala canım. anam geçen giitiğimden biraz daha büyükçe aa burası ağzına kadar dolu. hımm bu tercih edildiğini gösterir yaşasın iyi bi yer galiba burası diye sevindim ben garibi. keşke önceden telefonla randevu alaydık falan oldu N. artık gelmişiz napalım, kimse beni buradan kaldıramaz. saç boyalarına bakıyorum, gözlerim maskeler, kürler, ampüller arıyor. saç uçlarıma deva arıyorum bi yandan yani. abi yok yok! kesin bi yerde saklanıydur onlar dedim. bekle oturunc o koltuğa sorarsın. herke benimle ilgileniyo, Türküm ya, dışardan gelmişim. eşofmanlarlayım. hepsine alık alık bakıyorum. bıyyyy, o şeyi onunla nasıl giymiş, allah cezanı o kadar da sürünür mü o, tüüü o göte o etek.. benim yaşımı 22 sandılar. sanarlar çünkü burda kızlar hem abiye kıyafetlerden hem de çokça makyajdan kocaman karılara dönüyo, o yüzden yani. ;) taam taamm türkiye'de de 22 zanneden olmuştu beni, en fazla 24-25 sanıyolar o da ayrı.

sonunda bana geldi sıra. saçım temiz olmasına rağmen yıkamamı istedi. yakmışlar saçını, kuruyken taranmaz bu dedi. neee dedin sennn beee! biliyos heralde. keyfine gelmedik buraya. bütün kuaförlerden nefret ediyorum. abart abart da saçlarımı kökünden kes di miii! yemezler canım! aslında içimden kabul etmek istememenin gereksiz öfkesi bu. saçlarımı yıkamaya içeri geçtik. burda saçını kendin yıkıyomuşsun. kocaman ayaklı bi lavaboya baş aşağı eğiliyosun. kız şampuan sıkıyo arada, krem veriyo sen yıkıyosun yavrucaklarını işte. yaaff sanki gözümden lens mi düştü, yaa gözüme şampuan kaçtı bee, o kadar su kulağıma gözüme doldu, lens mi düştü bee, heyy aloo? havluyu da aldım, koltuğa oturdum. modeli söyledim. sağ gözüm net görmüyo ama. göz kapağımı ovuyorum, kaybolan lensi gözümde arıyorum yani. ı ıhh acıma batma yok. lanet düşmüş işte! ulen bu reva mı, zaten bunlar nasıl keser hiçbir fikrim yok, bi de kestiğini net göremiycem. anneee!! kes kesss, hepsi senin olsunn. içim rahat etmedi, gittim lavaboya baktım orada bi yerde yapışıp kalır diye. çantamda lens kabıyla dolaşırım ben çünkü. temizleyip takıcam meredi. yok! ama halbüsüüü evde de düştüğü olurdu ben hemen banyoda bulurdum onu. buraya kadarmış napalım. hadi cellat koltuğuna.

saçımın modelini değiştirmenizi istemiyorum, çok da kesmeyelim, kırıkları ya da yanıkları alın uçlardan o kadar. allahtan N. yanımda bazı şeyleri tercüme ediyo. "yeni mi geldin buraya?" "evet, bir hafta oldu daha" "alışınca bir daha türkiye'ye dönmek istemeyeceksin." allah mı söyletiyo seni be, bi sus! "burda türk çok" ben niye görmedim oları henüz? velhasıl, saçımı kırptı. tam istediğim gibi olmasa da kesti kadın fönledi. dedim sizde maske var mı, badem yağı, hint yağı falan varmış. satıyolarmış onları üstelik. irandan geliyomuş. kesin güzeldir dedim içimden, ciddiyim. badem yağı aldım. bana açık olanı verdi bu sana denemen için benden hediye. sonra parayla alırsın. kesim parasını da almayacaktı konağım ol dedi. yani misafirim. yo dedim zorla verdim. 5 manat. bu arada nahcivanda saç boyalarında en büyük pazar Palette'nin. sonra Magic bişeyin. Sonra da Loreal'in. herkes palette satıyo, onlarla boyuyo saçını. paette natural diye bi seri çıkmış, ucuz diğerlerine göre. 5 manata kuaförde satılıyodu, isteyen satın alıp hemen orada boyatabiliyo. ama bi dandiklik var o olayda da. olmasa şaşardım. diyelim saçın kahve, siyaha boyayacaksın. kadın oryalle saçını açıyo sonra siyaha boyuyo. abi saçın içine sıçıyo resmen. bunu gören ben saçımı boyatmaya gitmeyeceğime yemin ettim. hayatımda kullanmadım o şeyden ben. saçını mısır püskülüne çeviriyolar. tiftik tiftik.

dedim giderim alırım kendime bi boya. her zamanki gibi kendi ellerimle boyarım yavrucakları. arada kendi saç kremimi, maskemi kullanırım. şu badem yağına da yükleneyim belki bi faydası olur gerçekten. hem yanıklardan kurdldum sanki kafamdaki bitlerden kurtulmuşum gibi bi rahatlama oldu bende.

Yola düştük, yolu şaşırdı N. aferin sana! ömrü hayatında nahcivandan dışarı çıkmamış, buda doğmuş büyümüş ama yolu karıştırdı. hem de bibisinin kuaförünü. dedim ya bu insanlar manat hesabı bile zor yapıyolar. anlamadım nasıl doktor, öğretmen olmuşlar. ama seviyorum ben N. yi. gününü bana harcadı. gittik alışveriş nerkezine, pazara falan. benim için esnafa pazarlık ettei. burda pazarlıksız pazardan mal almayacakmışsın. kalabalıkta elimden tutup gezdirdi beni. ilkin garibime gitti sonra alıştım, ben de bırakmadım elini. ee şey para çıkarcam da, diğer elim dolu.

İnsan gibi her ortama uyabilen varlık var mı başka acaba. alıştım bile buraya. belki de Türkiye'ye dönmek bile istemeyebilirim o kadar.

Hiç yorum yok: